Keratokonus, puberte döneminde başlayıp 20’li-30’lu yaşlarda belirginleşen, ilerleyici bir kornea hastalığıdır. Klasik literatürde yaklaşık 1/2000 oranında bildirilen prevalansı, gelişmiş kornea görüntüleme yöntemleri ile özellikle Orta Doğu ve Akdeniz toplumlarında %1,5–3,6 arasında olduğu ortaya konmuştur. Hastalık genç yaşlarda daha hızlı ilerleyerek ciddi görme kaybına ve kornea nakli gereksinimine yol açabilmektedir. Bu nedenle hastalık seyrini etkileyen yaş, cinsiyet gibi demografik faktörlerin, başlangıç şiddetinin ve biyolojik belirteçlerin (kornea densitometri değerleri) değerlendirilmesi önem taşımaktadır. Bu bağlamda yürütülen çalışmalarda, bir yandan geniş hasta serilerinde keratokonusun doğal progresyonunun yaş, cinsiyet ve hastalık evresi ile ilişkisi incelenmiş; diğer bir çalışma ile de Scheimpflug kornea görüntüleme ile elde edilen başlangıç kornea densitometri değerlerinin hastalık ilerleme riski ile ilişkisi araştırılmıştır. Bu çalışmalar ile, klinisyenlerin hastalık ilerlemesini öngörmesini kolaylaştıracak demografik faktörler ve korneal densitometri bulgularının ortaya konması; özellikle erken yaşta hastalık takibinde ve uygun zamanda korneal çapraz bağlama gibi ilerlemeyi durdurucu tedavilere yönlendirmede yol gösterici olması amaçlanmıştır.
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi ve İstanbul Üniversitesi–Cerrahpaşa Tıp Fakültesi iş birliğiyle, 949 gözden elde edilen verilere dayanan bu çalışmada keratokonusun doğal progresyonu yaş, cinsiyet ve başvuru sırasındaki hastalık şiddeti açısından incelenmiştir. Bulgular, keratokonusun en hızlı ilerlediği grubun 18 yaş altındaki gençler olduğunu ve bu grupta progresyon oranının %86,4’e ulaştığını göstermiştir. Bununla birlikte, 35 yaş ve üzerindeki hastaların %44,3’ünde de keratokonusun ilerlemeye devam ettiği görülmüştür. Özellikle ileri evre keratokonusla başvuran 35 yaş üstü bireylerde hastalık, erken evrelere kıyasla 10–20 kat daha yüksek riskle ilerleme göstermektedir. Ayrıca hastalık ilerlemesine kadar geçen sürenin 18 yaş altı hastalarda sadece birkaç ay gibi çok kısa olduğu, 35 yaş üstü ileri evre olgularda ise erken evrelere kıyasla yaklaşık iki kat daha hızlı geliştiği belirlenmiştir. Bu bulgular, keratokonus progresyonunun yaşla birlikte tamamen durmadığını; özellikle genç hastalar ile ileri evrede başvuran 35 yaş ve üstü hastaların en yüksek risk grubunu oluşturduğunu göstermektedir. Çalışma, bu hasta gruplarında daha sık takip yapılması ve gerektiğinde erken müdahale uygulanmasının, hastalığın görme kaybına yol açan sonuçlarını önlemede kritik önem taşıdığını vurgulamaktadır.
Eskişehir Osmangazi Üniversitesinde gerçekleştirilen ve 491 gözü kapsayan çalışmada, ilk muayenedeki kornea densitometri değerlerinin hastalığın ilerlemesi ile ilişkisi incelenmiştir. Bulgular, genç yaş grubunda yüksek densitometri değerleri ve ön stromanın üst üçte birlik kısmındaki heterojenitenin hastalığın ilerleme riskiyle ilişkili olabileceğini göstermiştir. Buna karşılık ileri yaş grubunda daha düşük densitometri değerlerinin hem ön hem de arka stromada hastalığın ilerlemesiyle bağlantılı olduğu saptanmıştır. Sonuçlar, densitometri ölçümlerinin keratokonuslu hastalarda hastalığın ilerlemesini öngörmede önemli bir biyobelirteç olabileceğini ortaya koymaktadır.
Keratokonusun doğal seyrini ve ilerlemesini farklı açılardan ele alan bu iki çalışma birlikte değerlendirildiğinde, hastalığın hem demografik faktörler (yaş, cinsiyet) hem hastalık başlangıç evresi hem de korneal biyobelirteçler (densitometri değerleri) üzerinden daha kapsamlı biçimde anlaşılmasına katkı sağlamaktadır. Eskişehir Osmangazi Üniversitesi’nde yürütülen densitometri odaklı araştırma, özellikle genç hastalarda bu ölçümlerin ilerlemeyi öngörmede biyobelirteç olarak kullanılabileceğini ortaya koyarken; İstanbul Üniversitesi–Cerrahpaşa Tıp Fakültesi ile ortaklaşa yürütülen ve 949 olguyu kapsayan çalışma, literatürdeki en geniş keratokonus serilerinden biri olarak hangi hasta gruplarının daha yakından izlenmesi gerektiğini göstermiştir. Böylelikle her iki çalışma, klinisyenlere keratokonusun seyrini öngörmede tamamlayıcı bakış açıları sunmakta ve erken dönemde uygun müdahalelerin planlanmasına güçlü bir bilimsel temel oluşturmaktadır.
Makalelere erişim için: https://onlinelibrary.wiley.com/doi/10.1111/opo.13561